“Ara eleman” diyerek sistemin kilit aktörlerini küçümseyen dilin yerine, “nitelikli teknik insan” diyerek yücelten bir kavram dünyasına geçmeliyiz![]() Bir gencin meslek lisesine yönelmesiyle başlayan süreci küçümseyerek izleyen teyzelerle, “olsun canım, sen de elin kolunla bir iş yaparsın” diyen akrabalarla dolu bir toplumda yaşıyoruz. Daha çocuk mesleki eğitim tercihi yapmadan, onun adına hayal kurup sonra da hayallerini küçülten bir toplumsal refleks hâkim: “İki yıllık okudu, üzülmeyin olur o kadar.” Halbuki o iki yıl, çoğu dört yıllık programdan daha yoğun, daha teknik, daha uygulamalı. Ama ne yazık ki biz, diplomaya değil, diplomayla gelen lakırdıya itibar ediyoruz. Sistem sadece okulla sınırlı değil; sosyal çevre de teknikerin önünü kesiyor. Kimi kendini “ana pozisyon” zanneden akademik kibir sahipleri, sahanın yükünü çeken teknikeri görmezden geliyor. İşveren, teknikerin yıllarını verdiği bilgiye değil, mühendislik etiketine göre maaş belirliyor. Velhasıl, kimse teknikere göz hizasından bakmıyor. Elini penseyle değil, kalemiyle kirletmeyen herkes, pense tutanı “ara” diye tarif etmeye devam ediyor. Elbette iş başında öğrenmenin, sahada pişmenin, çıraklıktan ustalığa yürümenin yeri ayrı. Ancak sanayi çağını çoktan geçmiş, yapay zekâyla el sıkışmış bir toplum hâlâ “eli pense tutanı teknisyen”, “iki makine sökeni tekniker”, “bizim usta” deyip unvan dağıtıyorsa ortada ciddi bir yanılgı var demektir. Ustalık, sandığımız gibi “eli yatkınlık” değil; devlet onaylı bir belgeye, eğitim sürecine ve sınav başarısına dayanan ciddi bir unvandır. Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Mesleki Eğitim Merkezlerinde kalfalık sürecini tamamlayan, sınavı geçen ve belgeyi alan kişiye verilen yasal bir haktır. Ustalık, yalnızca “eli tornavida tutan” değil; o tornavidayı belgeyle, bilgiyle, birikimle tutan kişinin unvanıdır. Teknisyenlik, meslek liselerinden mezun olunarak elde edilen, 3795 sayılı yasayla tanımlanmış bir statüdür. Her teknisyen hem pratiğe hem bilime yakın, sistem çözümlemesi yapabilen, üretimin uygulanabilirliğini bilen kişidir. Ama her pense tutan teknisyen değildir. Her “elim yatkın” diyene teknisyen denemez. Bu unvan, diploma ile gelir, liyakatle yaşar. Teknikerlik ise üniversitelerin meslek yüksekokullarından mezun olan bireylere verilen, akademik unvan taşıyan, yüksek düzeyde uygulamalı bilgi gerektiren bir uzmanlık alanıdır. Tekniker; sahada mühendis ile teknisyen arasında köprü kurar, sistemin aklını sahaya indirir, sahadaki sorunu sistemin diline çevirir. Yani ara değil, bağlantıdır. Ama biz ne yapıyoruz? Teknikeri, “iki yıllıkla yetinen” gibi gösteriyor, toplumda sanki eğitim eksiği varmış gibi algılatıyoruz. Oysa eksik olan eğitim değil; saygı. İşte böyle böyle, meslek lisesine yönlendirilmek bir “başarısızlık” gibi gösteriliyor. Teknik okula gitmek, “başka çaresi kalmadığı için” tercih edilmiş gibi algılanıyor. Üç yıl tamirhanede çalışan gence “usta olmuş bu çocuk” deyip, ustalık belgesi olmayanı ustayla bir tutuyoruz. Teknikerlik gibi bilimsel temele dayanan unvanlara “ara eleman” deyip, işin asıl yükünü çekenleri sessizleştiriyoruz. Sonra da dönüp “neden nitelikli insan bulamıyoruz?” diye soruyoruz. Sadece sosyal çevre değil, işverenler de bu zihinsel tuzağın içinde. Birçok işveren, teknikerlik diplomasına değil, mühendislik etiketine göre iş tanımı yapıyor. Yani diploması olan değil, cümlesi olan kazanıyor. Teknik bilgi değil, söz oyunları kıymetli. Peki sonra ne oluyor? Nitelikli insan ya yurtdışına gidiyor ya da mesleğinden soğuyup başka alana yöneliyor. Dünyada teknikerlik, en saygın meslek gruplarından biri. Almanya’da “staatlich geprüfter Techniker” olan biri, üretim planlamasında yetkilidir, bazı projelere imza yetkisi bile vardır. İsviçre’de “Techniker HF” (yüksek teknik uzman) unvanı bir uzmanlık seviyesi olarak düzenlenmiştir. ABD’de ise associate degree mezunu teknikerler sağlık, otomasyon, robotik gibi alanlarda yüksek gelir ve sorumlulukla çalışırlar. Finlandiya’da meslek yüksekokulu, üniversite kadar itibarlıdır. Çünkü onlar bilir ki, uygulamayı yöneten, üretimi sürükleyen kişi sistemin merkezidir. Bizdeyse hâlâ tekniker denince akla “az okumuş” geliyor. Hâlbuki eksik olan o kişinin okuduğu yıl değil, toplumun bakışındaki derinlik. Biz hâlâ üretimi “ara”, tüketimi “esas” saydığımız sürece, nitelikli insanı da istikrarlı büyümeyi de gerçek kalkınmayı da hayal eder dururuz. Bu yazıyı okuyan tekniker arkadaşlarım: Bilin ki siz sadece sistemlerin bir parçası değil, çözümün aklısınız. Mühendisin teorisini, teknisyenin pratiğini sentezleyen; süreci planlayıp sahayı yöneten, üniversite mezunu, uygulama uzmanı, nitelikli teknik insanlarsınız. Sizin yeriniz asla “ara” değil, “merkez”dir. Bu ülke sizi “ara eleman” diyerek değil, “kilit insan” olarak anmalıdır. Çünkü siz ara değil, ana işin yapıtaşısınız. Artık çağ değişti. Meslekler unvanla, unvanlar yasayla, yasalar liyakatle tanımlanıyor. Bizim de toplum olarak yapmamız gereken şey çok basit: her unvanı yerine koymak, her emek sahibine hakkını teslim etmek. “Ara eleman” diyerek sistemin kilit aktörlerini küçümseyen dilin yerine, “nitelikli teknik insan” diyerek yücelten bir kavram dünyasına geçmeliyiz. Aksi takdirde sanayi 4.0’ı konuşurken, eğitim 1.0’da kalmaya devam ederiz. Son sözü yine büyük usta Leonardo da Vinci’ye bırakalım: “Bilgi deneyimle başlar. Ama bilgi, belgesiz değilse sadece anıdır.” Ve unutmayalım: Unvan, alın terinin tapusudur. Saygı görmeyi değil, saygı gösterilmesini gerektirir. Dr. Turhan KARAKAYA Makine Teknisyeni, Mekatronik Teknikeri, İklimlendirme-Soğutma Teknikeri, Makine Mühendisi, Mekatronik Mühendisi, Endüstri Yüksek Mühendisi |
57 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |